27 Aralık 2016 Salı

YEŞİL MİMARİ


İnsanlar daha sağlıklı  daha yaşanabilir  çevreler yaratmak  hem fiziksel hem ruhsal ihtiyaçları için doğa ile bütünleşip çevre ile iç içe olmak istemişlerdir. Tarihte  yeşil kavramı süreklideğişmiştir.Antik mısırda doğa ve bahçeler kutsanmıştır. Öldükten sonra ki yaşama inana mısırlılar mezarlarına sevdikleri eşyaları koymanın yanı  sıra mezar duvarlarına bahçe resimleri yaparak  mutlu yaşantılarının ölümden sonraki süreçte de sürmesini istemiştir.
      Bu dönemde ormanlar kutsal sayılıp savaşlarda düşmanların ormanları yakılmıştır.Dönemin en önemli buluşu asma bahçelerde bir yapının doğaya benzetilmesi ile oluşmuş , doğanın ve yeşilin değerini yükselten yapılar oluşmuştur. Antik yunan kültüründe evlerde saksı olarak yaşantıya girmiş ve dinsel törenlerde de kullanılmıştır. Türk uygarlıklarında yeşil çok önemlidir. Türkler de biri ölünce onun anısını yaşatması önemli bir örnektir.Türk şehirlerinde en yeşil alanların mezarlıklar olması bunu kanıtlar niteliktedir.
      Endüstri devrimi ile başlayan hızlı kentleşme beraberinde bir çok sorun getirmiştir. Yoğun,sağlıksız olan altyapılaşma  çevre kirliliğine ve bunların canlılara verdiği zarar oluşmuştur. 19.yy da bu sorunlar çözülmek istenmiştir. Frederick law olmsted  Amerika'da   gelişen yeşil park projesi ile bunun öncüsü olmuştur. New york Central park'ı kapsayan bir çok park yapmıştır. Olmsted 'e  öre park kent yaşamının gerçeklerini  barındırmalı.
   Bahçe  şehir kavramının öncüsü Ebenezer Howard canlılar için en uygun çevrenin doğa ile ilşkili yollar bahçeler ve parklar olduğunu idda etmişir. Üç mıknatıs teorisi ise bunları formüllemiştir. Birinci mıknatıs alan  kentsel alandır. Bu alan doğanın nimetlerinden yoksun yüksek gelirli eğlenceli bir yaşamı sağlayacak olan bir  yer  olarak  belirlenmiş . İkinci mıknatıs  kırsal alandır doğanın saflığına ve güzelliğine rağmen düşük bütçe işsizliğin bulunduğu bir yerdir. Üçüncü mıknatıs alan ise  bahçe şehirdir kentsel ve kırsal birleşerek ortaya kaliteli bir şehir çıkmıştır.
20. yy da Le Corbosier ideal şehir kavramı üzerine çalışmalar yapmıştır. Zeminde bina kolonlarını yükselterek yeşilde sürekliliği vurgulamıştır.
     21.yy da  doğal denge bozulmuş yeşil alan kullanabilirliğini ve sürekliliği azalmıştır. Çevrebilimci Rene'ye göre insanlar buna adaptasyon sağlayabilirmiş fakat bir süre sonra bu adaptasyon kalıcı bir yıkıma sebep olacaktır. Mumfordun düşünceside bu tezi desteklemektedir. "Eğer bir çevre insanların ve diğer canlıların yaşam fonksiyonlarını, sağlık ve biyolojik ihtiyaçlarını karşılaya- biliyorsa, o zaman bir yaşam yeri olabilir" (Mumfrod . L.  1968 )
Fiziksel çevre sorunları biyolojik sağlığımız yanında psikolojik sağlığımızı da etkilemektedir. Kentsel değerlerin zayıflaması sosyokültürel değerlerimizi de zayıflatır.  Makro ölçekte yapılan mimari alan çalışmalarını mikro ölçeğe indirerek ekolojik mimari kavramını kullanmak gerekir. 21 . yüzyılın mimarisinin temel sorumlulukları enerji tasarrufu  yapabilmek , çevreyi kirletmemek ve "yeşil " ile direkt ilişki kurabilmek olmalıdır . Bitkiler yardımıyla ısı dengesi sağlanabilir , rüzgar kontrol edilebilir ve hava kirliliği azaltılabilir . En temel biyolojik bilgilerimiz , karbondioksit gazını özümleyen bitkilerin ihtiyacımız olan oksijen ürettikleridir . Bu düşünceler "YEŞİL MİMARİ " yaklaşımını destekleyen kavramları oluşturmaktadır . "YEŞİL MİMARİ " yaklaşımının ana hedefi "Yeşil " in mimariye entegre edilerek , adeta binayı oluşturan bileşenlerden biri olarak kabul edilmesi : makina veya elektrik tesisatı gibi kurgunun vazgeçilemez bir parçası olmasıdır.Mimar Oswald mathias ungers 'in  projesi bu yaklaşım için iyi bir örnektir. Bu projede çeşitli mekanlar katman olarak iç içe düzenlenmiştir , iç kısımda masif , korunaklı bir yaşama bölümü , sonraki kısımda ise yaşam mekanının bir parçası cam bir kabuğun örttüğü kış bahçesi vardır . Bu katmanı ise tüm yapıyı kaplayan ve yazın bitkilerin sarılabileceği ahşap bir strüktür sarmaktadır . En dış katman ; doğal açık mekan yani bahçe ise ağaçlar ve duvarı bitkilerle çevrilidir . Bu katmanlar iklim şartlarına adaptasyonu , enerji tasarrufunu ve doğal bir ortam oluşturmayı sağlayacaktır . Yaşama mekanı yazın sıcaktan , kışın soğuktan korunacaktır . YEŞİL MİMARİ kavramını en güçlü ortaya koyan , öncülük yapan bir tasarım grubu da SİTE 'dir . SİTE ; insanlığın yaşam yeri "Dünya " yı kurtarmayı amaçlayan çevreci yaklaşımı desteklemekte , projelerinde önemli mesajlar vermektedir . Grubun yöneticisi mimar James Wines ; Çevreci politikaların mesajlarıyla yeni bir çağı başlatıp , fiziksel çevreyi şekillendireceğini ve duyarlı her mimarın bundan köklüce etkilenmesi gerektiğini düşünmektedir . Grubun 1980'lerde yaptığı projeler bu yaklaşımın ilk uygulamalarıdır . Sevilla EXPO 92 ' nin alt teması küresel ekolojidir . Amaç , 21 . yüzyılın en önemli yeryüzü problemlerine duyarlılığı özendirmek , doğal çevrenin korunması ve kaynakların akıllıca değerlendirilmesini sağlamak için bir çalışma başlatmaktır . EXPO'da çevresel sorumluluk düşüncelerini yansıtan bir Dünya Ekoloji Pavyonu d a önerilmiştir . Bu pavyonda katılan her ülkenin araz i yapısını , bitki örtüsünü , su kaynaklarını tesis edebileceği bölümler ayrılmıştır . SİTE , EXPO 92 için yaptığı pek çok projeyle fuarı adeta "YEŞİL MİMARİ " sergisine dönüştürmüştür . Grubun ürünleri çevre sorunlarının bilincinde çevreye , doğaya ve tüm canlılara saygılı yapıtlar olmuştur .Mimar Adolfo natalinin  çalışmaları da  çevreye olan duyarlılığını eleştirisel bir bakışla anlatmıştır.Yeşille fonksiyonel bir amaç sağlamak kanısında değildir. Kentsel yeşil alanların azlığı konusundaki  olumsuz görüşlerini bina  cephelerinde cansız ağaçlarla sembolik anlatımda göstermiştir.
Oswald mathias ungerasın 'da benzer  bir düşüncesi vard Yatay düzlemde (zeminde) yapılabilecek peyzaj çalışmalarını bina cephelerinde denemiştir. Bu aslında insanların "yeşili yoğun yaşaması için binaya entegre etme çabasıdır. Ungers bina yüzey elemanları içinde tipolojik çalışmalar yapmıştır. (Balkonlar,nişlervb.)Mario Botta'nın Lugano Sanat Galerisi için yaptığı projede ana tema hem doğa hem  çevreyle uyum sağlamak hemde yeşilin tüm fonksiyonel faydalarını kazanmaktır. Babil'in asma bahçeleri böyle bir yaklaşım için tarihten alınabilecek önemli birer referanstır ve Botta bunu kullanmıştır. Landscape Architecture dergisinin organize ettiği "21.Yüzyılın Peyzajı" yarışması için mimar Roger Ferri Bahçe Kule adını verdiği bir proje önermiştir.Ferri yüksek bir ofis binasında çalışan insanın manzarasının çoğunlukla beton, çelik, cam, asfalt gibi yapay malzemeler olduğunu ve böyle bir yaşam kalitesinin yeniden değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu vurgulayarak ihtiyaç programına "yeşiliden entegre eden çok katlı bir ofis binası ve her ofis katından ulaşılabilen düşey bir kent sel bahçe öneriyor. Jüri üyelerinden James Vines bu projeyi; tahrip edilmiş, eritilmiş doğanın mimariyi yeni bir şekil almaya zorlaması olarak yorumluyor. Kendininde yıllardır bu  düşünceyi paylaştığını ve kendi deyimiyle "doğanın intikamı" olarak ifade ediyor. Evrensel bir yaklaşım olan "yeşil mimari"nin Türkiye'de de bazı örneklerini görmek mümkündür. Expo 92 Türkiye Pavyonuda benzer bir yaklaşımın ürünüdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder